Jannah Theme License is not validated, Go to the theme options page to validate the license, You need a single license for each domain name.
Haberler

Ordinaryus Prof. Dr Hulusi Behçet ? BEHÇET HASTALIĞI NEDİR ? TANI ? TEDAVİ ? SEYİR ?

Ordinaryus Prof. Dr Hulusi Behçet ? BEHÇET HASTALIĞI NEDİR ? TANI ? TEDAVİ ? SEYİR ?

Ordinaryus Prof. Dr Hulusi Behçet

(20 Şubat 1889- 1948 İstanbul), Türk Dermatoloji uzmanı ve bilim insanı.
1937 yılında, bir kan damarı enflamasyonu (vaskülit) hastalığı olan ve bugün kendi adıyla anılan Behçet hastalığını tarif eden ilk bilim adamı olmuştur. Hastalık bu nedenle kendi adıyla anılmaktadır.

TANI

Behçet hastalığı, yedi ülke (12 merkezde 914 hasta arasında ortak bir çalışma elde edilen uluslararası alanda kabul edilmiş tanı kriterleri vardır , Uluslararası Behçet Hastalığı, 1990 Çalışma Grubu) . Tekrarlayan genital ülserasyon, göz lezyonları (üveit veya retinal vaskülit), cilt lezyonları (eritema nodozum, tanı kriterleri kabul tekrarlayan oral ülserasyon varlığı (bir yıl içinde üç kez), artı diğer sistemik hastalık yokluğunda aşağıdaki iki gerektirir pseudofolliculitis, papülo-püstüler lezyonlar, akne nodüller), veya pozitif paterji testi.

Behçet Hastalığı (1990) Uluslararası Çalışma Grubu Kriterleri

1- Tekrarlayan oral ülserasyon
Minör aftöz, biri 12 aylık dönemde en az 3 kez tekrarladı doktor veya hasta tarafından gözlenen büyük veya herpetiform aftöz ülserasyon.

2- Tekrarlayan genital ülser
Doktor veya hasta tarafından gözlenen aftöz ülserasyon ya da yara izi,.

3- Göz lezyonları
Anterior üveit, arka üveit veya yarık lamba muayenede vitreus hücre veya göz doktoru tarafından gözlenen retinal vaskülit.

4- Cilt lezyonları
Veya hekim tarafından, kortikosteroid tedavisi sonrası ergen hastalarda görülen akne nodüller Eritema nodosum, doktor veya hasta olan pseudofolliculitis veya papülo-püstüler lezyonlar tarafından gözlenen.

5- Pozitif paterji testi
Hekim tarafından, steril koşullar altında 20 gauge veya daha küçük bir iğnenin oblik ekleme yapılan 24-48 saat okunur.

BEHÇET HASTALIĞI Behçet hastalığı bütün organları tutabilen, kronik, tekrarlayıcı, sistemik bir vaskülittir. Hipokrat’tan beri bu hastalığın bulguları bilinmesine rağmen, oral aft-genital ülserasyon-hipopiyonlu iridosiklitten oluşan bu üçlü semptom kompleksi ayrı bir kavram olarak ilk defa 1937’de Türk dermatoloji profesörü Dr. Hulusi Behçet tarafından tanımlanmış ve Behçet triadı adıyla anılmaya başlanmıştır.

Epidemiyoloji: Behçet hastalığı özellikle Uzak Doğu ülkeleri, Doğu Akdeniz ülkeleri ve Japonya’da sık görülür (eski ipek yolu bölgesi). Endemik olduğu bölgelerde ailesel geçiş özelliği gösterebilmektedir.

Başlıca genç erişkin erkeklerde ortaya çıkar. Çocuklarda ve 50 yaş üzerinde nadir olup, ortalama başlangıç yaşı 20-40 yaşlardır. Erkeklerde kadınlardan daha sıktır (E/K: 3/2).

Etyoloji ve patogenez: Halâ tam olarak bilinmiyor.Genetik, çevresel, virolojik, bakteriyel ve immünolojik faktörler nedensel ajanlar olarak ileri sürülmektedir.

1- Genetik:HLA-B5 antijeni ile birliktelik bazı bölgelerde ve bazı ailelerde bildirilmiştir. Mukokutanöz tip HLA B12, artritik tip HLA B27, oküler tutulum da HLA B5 ve DR7 ile daha sık görülmektedir.

2- Viral etyoloji: Özellikle HSV-1hastalık için bir provokatif faktör olarak düşünülmektedir. Behçet hastalarının periferik kan lenfositlerinin nukleuslarında HSV tip1 DNA izole edilmiştir.

3- Bakteriyel (streptokokkal) etyoloji: Behçet hastalığı olanlarda streptokoksik tonsillit insidansı yüksek bulunmuş olup, bu hastaların oral florasında daha yüksek oranda S. sanguis tespit edilmiştir. AyrıcaBehçet hastalığı olanların lenfositleri streptokok antijenleri ile inkübe edildiğinde, lenfositler nötrofil fonksiyonlarını stimüle eden lenfokinler üretmektedirler (özellikle S. sanguis). Son klinik gözlemler streptokok antijenlerine maruz kalmanın hastalık aktivitesi için major provokatif faktör olduğunu düşündürmektedir.

4- İmmünolojik bozukluklar:Hastalarda dolaşan immünkomplekslerin varlığı tespit edilmiştir. Buna bağlı olarak ta nötrofil migrasyonu artmıştır. Rekürren aftöz stomatit ile Behçet hastalığı arasındaki asıl fark ta budur. Monosit ve doku makrofajlarından salınan, infeksiyöz ve inflamatuar hastalıklara karşı önemli bir immünolojik mediatör olan IL-1, Behçet hastalarında belirgin şekilde artmıştır. Yine, mukozalarda koruyucu etkisi olan IgA’nın da Behçet hastalığı olanların tükürüğünde azaldığı görülmüştür. Behçet hastalığında periferik kan T hücreleri ile ilgili çalışmalarda çelişkili bulgular mevcuttur.

5- Fibrinolitik aktivite:Kutanöz fibrinolitik potansiyel bozulmuştur. Plazma fibrinolitik aktivite azalmıştır. Dolaşan Faktor XII’de azalma ve öglobin lizis zamanında uzama vardır.

6- Isı-şok proteinleri: Behçet hastalığında 65-kDa ısı-şok proteinlerine karşı IgA antikorlarında önemli bir artış saptanmıştır. Bu proteinlere karşı T hücre cevabı da yüksek bulunmuştur.

7- Nötrofil fonksiyonları: Behçet hastalığının kutanöz lezyonlarında nötrofil kemotaksisi artmıştır. Nötrofil hiperfonksiyonunun oluşmasında lenfositler major rol oynarlar.

8- Monosit fonksiyonları:Monositler bazı sitokinlerin temel kaynağıdır ve bu hastalıkta kronik inflamasyonun patogenezinde kısmi bir rol oynayabilirler.

9- Sitokinler ve diğer mediatörler:IL-1, IL-8 ve TNF-alfa yüksek bulunmuştur. Nörolojik tutulumlu hastaların BOS’sında IL-6 yüksek tespit edilmiştir.

10- Endotelyal hücreler:Bu hücrelere karşı antikorların varlığı saptanmıştır.

 

Klinik bulgular:

A- Mukokutanöz lezyonlar:

1. Oral aftöz lezyonlar: Behçet hastalığının en önemli bulgusudur. Yanak mukozası, dil, gingiva ve yumuşak damakta görülür. Aftöz ülserler minör (2-5 mm), majör (6 mm­) ve herpetiform ülserler şeklinde görülür.

2. Genital ülserler (%75): Kadınlarda vulva, vagina ve servikste, erkeklerde prepisyum ve skrotumda görülür. Genital ülserler, genellikle son derece ağrılıdır. Erkeklerde kadınlardan daha ağrılıdır. Vulva ve skrotum en sık tutulan yerlerdir, oral lezyonlardan daha derindir ve skarla iyileşirler. Kadınlarda sıklıkla premenstrüel dönemde ortaya çıkar.

3. Eritema nodozum benzeri lezyonlar: Genellikle alt ekstremitelerde görülür, fakat kollar, boyun ve yüzde de görülebilir.

4. Akneiform lezyonlar: Yüz, boyun, gövde ve ekstremitelerde, eritemli papül ve steril püstüller şeklinde görülür. Hastalığın aktivasyon dönemlerinde artmaktadır.

5. Paterji (Paterji testi): Derinin artmış reaktivitesidir. Nonspesifik bir travmayı takiben, 24-48 saat sonra, injeksiyon yerinde steril bir püstül gelişmesidir. Hastaların yaklaşık %40-80’inde görülür. Test pozitifliği coğrafik bölgelere göre değişir.

B- Göz lezyonları (%70-85): Gözde hipopion, uveit, vitreus depozitleri, koroidit ve retinit görülür. Görme kaybı en ciddi problemdir. Posterior segment tutulumu olan hastalarda 4-8 yıl sonra %44 oranında körlük gelişebilir. Göz tutulumu sıklıkla bilateraldir.

C- Eklem bulguları: Olguların yaklaşık %40’ında görülür. Tutulan eklemler, en sık dizler olup onu sırasıyla ayak bileği, el bileği ve dirsek takip eder. Eklemde ağrı, şişlik ve hareket kısıtlılığı olmasına rağmen kızarıklığa pek rastlanmaz. Rekürren, seronegatif bir artrit şeklindedir. Sıklıkla oligoartikülerdir.

D- Vasküler bulgular: Behçet hastalığı, bütün damarları tutabilen bir vaskülittir. Yüzeyel ve derin tromboflebit sık görülen damarsal problemlerdendir. Venöz tutulum sıklıkla yüzeyel tromboflebitle karakterizedir ve hastaların yaklaşık 1/3’de görülür. Ayrıca venöz oklüzyon ve varis ülserleri de görülebilir. Arteriyel tutulum; anevrizmalar, trombozlar, sistemik ve pulmoner arterlerin anjiiti şeklindedir. En sık tutulan aortadır, bunu sırasıyla pulmoner, femoral, popliteal, subklavian ve karotis arterleri izler. Kardiyovasküler tutulum genellikle kötü prognozun bulgusudur. Koroner arterlerin vasküliti sonucunda infarkt veya anevrizma gelişebilir. Arteryal lezyonlar da kötü prognoza sahiptir, çünkü anevrizma sıklıkla rüptüre olur (özellikle pulmoner arterler).

E- Diğer bulgular:

a)- SSS tutulumu (nöro-Behçet): Behçet’li olguların %10-45’inde nörolojik bulgular gelişmektedir. Başlangıçtan 1-10 yıl sonra ortaya çıkar. Kötü prognoz göstergesidir. Hastalarda SSS (meningoensefalit, intraserebral hemoraji, vs.) ve vaskülitli periferal sinir tutulumu görülebilir. Yavaş ilerler, paralizi ve ölüme neden olur. SSS’in akut tutulması halinde, hastalarda baş ağrısı, ense sertliği, Kernig belirtisi gelişir.

b)- GİS tutulumu (entero-Behçet, %5-50): Gastrointestinal kanalda meydana gelen erozyon ve ülserasyonlar, hastalarda karın ağrıları ve perforasyona neden olabilir. Lezyonlar en çok terminel ileum ve çekumda lokalize olmaktadır. Barsak perforasyonları Behçet hastalığında ölüm sebeplerinden birisini teşkil ederr. GİS tutulumu kötü prognoz göstergesidir.

c)- Nadiren de olsa akciğerler, kalp, böbrekler (amiloidoz) ve epididim tutulabilir.

Laboratuar:

Aktif hastalık sırasında akut faz cevabı görülür (sedim ve CRP yüksekliği, hafif lökositoz, C3, C4, C9 ve faktor B gibi plazma kompleman komponentlerinin yüksekliği).

SEYİR

Seyir ve prognoz: Klinik seyir değişken olup, ataklar ve remisyonlarla seyreder. Nörolojik, GİS ve vasküler tutulum kötü prognozun göstergesidir.

 

TEDAVİ

Etkin bir tedavisi henüz yoktur. Hastalığın şiddetine ve tutulan organa göre tedavi seçeneği farklılık gösterir.

Mukokutanöz tutulumda: Topikal veya intralezyonal kortikosteroid, kolşisin, dapson veya bunların kombinasyonu kullanılır.

Şiddetli mukokutanöz hastalıkta: Talidomid, düşük doz metotreksat, prednizon, interferon alfa veya kombinasyonları etkilidir.

Şiddetli oküler ve sistemik tutulumda: Prednison, azatiopirin, siklofosfamid, klorambusil, siklosporin veya uygun kombinasyonları kullanılmalıdır.

Ayrıca; topikal anestetikler, topikal tetrasiklin, FK 506, levamizol, plazmaferez, transfer faktör, sulfasalazin, penisilin gibi ilaçlar da kullanılmıştır.

Daha Fazla Göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
%d blogcu bunu beğendi: